James T. Kirk, orijinal serinin birinci sezon 24. bölümünde diplomatik ilişkiler kurmak için bir gezegene gidiyor. Bir nevi armageddon adlı bölüm. Yıllar sonra yeniden izlediğimde, “Keşke bizim kasıntı kaptanımız öyle yapmasaydı,” diye düşündüm.
Dünyamız, adeta üçüncü bir dünya savaşına gebe. Nasıl olmasın ki! Kıt kaynaklar, yaklaşık 10 milyar insana yetmiyor. Gerçekten de öyle mi? Yoksa kaynaklar yetiyor da adil bir şekilde mi paylaşılmıyor? Yapılan araştırmalara göre, dünya aslında tüm insanlığı doyurabilecek kapasiteye sahip. Peki ya açgözlülüğümüz? İşte asıl sorun burada. Hem de çok büyük bir sorun…
Bu durumu daha iyi anlamak için örnek verelim: Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, bir törende bir çocuğa Rusya’nın sınırlarını soruyor. Çocuk doğru cevabı veriyor, fakat Putin sınırların daha geniş olduğunu belirtiyor. Bu doyumsuz hırs, savaşları çıkarır, insanları öldürür ve doğaya zarar verirdi. Nitekim öyle de oluyor. Sadece savaşın yaşandığı bölgelerde değil, tüm dünyada hissedilen bir yıkım bırakır arkasında. Dünya adeta kaynıyor.
Antalya’da yaşayan biri olarak, eski zamanlardaki uzun süreli yağmurları -yaşımı belli etse de- hatırlıyorum. Günlerce yağmur yağardı. Adı da “Kadı kaçıran” yağmurlarıydı. Bu yıl ise yağmura hasret kaldık. Ekinler ekilemiyor; ülke olarak ciddi bir su sıkıntısı yaşıyoruz. Ancak ne iktidardan ne de muhalefetten bu konuda bir ses çıkıyor. Şirketler, kar etmek için küresel ısınmanın faturasını bize kesmeye çalışıyor ve çözüm olarak bize sadece bir algoritmadan ibaret olan yapay zekayı sunuyorlar.
Avrupa’da iklim değişikliği ile mücadele kapsamında 2030’a kadar içten yanmalı motorların kaldırılması hedeflenmişti. Fakat bu plan rafa kalktı. Bunun tek nedeni, Avrupalı otomobil üreticilerinin kar kaybı endişesi. Bazı yönlerden elektrikli araçlar sorunlu olabilir, ancak dünyanın gidişatı açısından bu sorunlara katlanmamız gerekiyor. Görünen o ki, insanlık olarak hırslarımızı doğanın ve geleceğimizin önüne koyuyoruz. Aynı durum yapay zeka için de geçerli. Bu teknolojiyi geliştirmek için büyük miktarda enerji gerekiyor ve teknoloji şirketleri bu enerjiyi halkın yararı için değil, kendi dil modellerini geliştirip karlarını artırmak için harcıyor. Nobel Ödülleri’nde yapay zekanın ödül alması, bu bağlamda anlamını yitiriyor; çünkü insanlığa gerçek anlamda katkısı sınırlı. Yapay zeka, yalan söyleyebilen ve güvenilmesi zor bir kaynak; danışman olarak faydalı olsa da, bilim, sağlık, askeri ve sosyolojik alanlarda tam anlamıyla güvenilir değil. Hatta geliştiriciler bile yapay zekanın tehlikelerini sürekli dile getiriyor. Daha az maliyetle daha çok kazanma hırsı maalesef dünyayı mahvediyor.
Ülkemizde şu sıralar yapay gündemler var; malum, bir kişinin çıkıp konuşma yapması ve birtakım çözümler sunması gibi… Ancak bu gündem pazartesi başka, cumartesi başka olacak. Oysaki asıl gündemimiz, ülkemizin giderek çölleşmesi olmalıydı. Daha bu hafta Denizli’de bir orman yangını çıktı, ama bizim önceliklerimiz farklı.
Aldığımız her nefeste zaman kaybediyoruz. Hepimiz dünya vatandaşıyız; bu dünyada yaşıyoruz ve gidecek başka yerimiz yok.
Kaptan Kirk, gittiği gezegende sanal bir savaş oyununda gerçek insanların öldürüldüğünü görünce bu döngüye son verdi, sanal savaş makinesini yok etti. Gerçi bunu kendisi mürettebatını kurtarmak için, aslında daha çok 500 yıllık bir savaşın sona ereceğini umarak yapıyor. Bugün belki de bizim dünyamızda da aynı şekilde bir makine gerekiyor ki doğa korunsun.
Bu yazı geleceğe kalır mı, ileride okuyan olur mu bilmiyorum. Ama ben elimden geleni yapmaya çalıştığımı belirtmek isterim. İnsanlık birleşmeli ve tek derdi dünyayı kurtarmak olmalı. Kaptan Kirk’in yaptığı hatayı tekrarlamamalıyız.