
8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ KUTLU OLSUN
Kadın, yolunu kaybeden, bilgiye gereksinimi olan, çözüm bekleyen ve sırra sahip olan, ormanda ve çölde gezerek araştırma yaptığında yolunu kaybeden herkes için hem anne hem de arkadaştır.
Bugünün kadınları ise bulanıklaşan etkinliklerden yumağa dönmüş halde. Neredeyse herkes için her şey olmaya şartlandırılmışlardır.
Jungcu bir psikanalist, kadının gücünü kaybettiği, yine kendi yeraltı dünyasının enkazında yapacağı geniş bir “ruhsal-arkeolojik” kazı ile gün ışığına çıkarabileceğini göstermiştir.
Clarissa P. Estes’in “Kurtlarla Koşan Kadınlar” kitabında sağlıklı kurt ve kadınların benzer ruhsal karakteristiği paylaştığından bahseder. Kendilerini yoğun bir biçimde adama, keskin bir duyarlılık, oyuncu bir ruhları vardır. Kurtlar ve kadınlar, oldukça yüksek bir güce ve dayanıklılığa, araştırıcı ruha sahiptirler. Bu yönleri ile yakın akrabadırlar.
Ne var ki ikisi de devamlı taciz edilmiş, avlanmış, sapkın, obur, oldukça saldırgan ve hasımlarından daha az kıymetli gösterilmişlerdir. Gerek vahşiliklerini gerekse de ruhun vahşi taraflarını yok ederken arkalarında hiç iz bırakmayanlar için, her ikisi de hedef olmuştur. Kurtlar gibi kadınlar da kendilerini anlamayanlarca yok edilmeleri de tuhaf biçimde benzerdir.
Sağlıklı olan kadın aynı kurt gibidir: Sağlıklı kurt, diri, hayat verici, konumunun bilincinde, yaratıcı, sadık ve göçebedir. Ne var ki kadının vahşi doğadan ayrılışı kişiliğinin zayıflayarak bir hayalete dönmesine sebep olur.
Kadın, yaşamın kuvveti, yaşatma gücü ve kuluçkadır.
Haksızlığın karşısında tehditleri savurandır. Devasa bir çark gibi dönendir. Döngünün yaratıcısı olup aramak için evi terk ettiğimizdir. Eve dönmemiz onun içindir. Tüm kadınların gübreli köküdür.
Kadın ancak kendi doğası sayesinde serpilip gelişir.
İster basit bir kalbe sahip olsun, ister bir Amazon’un tutkusuna, ister bir işin en iyisini yapmaya uğraşan, ister yarına erteleyen, ister esprili, ister üzgün, soylu veya alt tabakadan olsun her şekilde kadına aittir. O tüm kadınlara aittir. Görme, gerçekten görme yeteneği olmazsa, ego-benliğine ve tanrısal, esrarlı benliğe dair öğrenilenler elden kaçıp gider.
Hayvanlar dünyasında avcı ile av arasında gizemli bir psişik dans olduğu bilinir. Denir ki, şayet av belli türden itaati imleyen bir göz teması kurduğunda kasların üzerindeki deride belli belirsiz oynamasına sebep olur biçimde titrediğinde yok edici karşısındaki zayıflığını kabullenmiş ve yok edicinin kurbanı olmaya razı hale gelmiş demektir.
Kadın, tekrar boyun eğdirmek için peşini asla bırakmayacağından korkar ve bu korku, düşlerine de sirayet eder.
Yüzyıllardır yaşanan bunca olaya rağmen hayat mücadelesine devam eden kadının artık silkinme zamanıdır. Kararlı olup kendi hayatına sahip çıkmalıdır. Tüm kadınlar birlik olmalıdır tüm kadınlar. Sadece kız kardeşler değil. Anne, kızı, kardeşi, komşusu, gelini, torunu, teyzesi, halası, kaynanası, eltisi, görümcesi, yengesi ile hepsi birden… Bu savaş ancak böyle kazanılır. Anne oğlunu baş tacı edip kızını ötelediğinde bu savaşı tüm kadınlar kaybeder. Kocasına mükellef sofra hazırlayıp eltisine laf ettiğinde yine tüm kadınlar kaybeder.
Erk dünyanın tam olarak beslendiği nokta da burasıdır.
Gerek saf dil kadın gerekse de içgüdüsü zedelenen kadın için tedaviler aynıdır. Sezginin ve içsel sesi dinlemek için alıştırması yapması gerekir. Sorular sormalı, merak etmeli, gördüklerine bakmalı, duyduklarına kulak vermeli, sonra da doğru bildiğine göre davranmalıdır. Bu içgüdüsel güç kadının ruhuna doğuştan kazınmıştır. Senelerin külleri ve artıklarıyla örtülmüş olsa da bu durum dünyanın sonu değildir. Çünkü yıkanarak temizlenmesi pekâlâ mümkündür.