İnsanın değerli olduğunu hissetmesi için görünür olmaya,gösteriş yapmaya, kendini övmeye, övgüye bağımlılık geliştirmeye ihtiyacının olmadığını anlaması;ruhsal gelişimin temel meselelerinden birisi. Salt yaratıldığımız ve vücut bulduğumuz için değerliyiz lakin bunu geç anlıyoruz.
Dilimizin söylediğini kulağımız duyacak kalbimiz tasdik edecek. Amelimizle/ eylemlerimizle örnek olacağız. Başkalarına nasihat etmeyeceğiz, kendi nefsimizde uygulayacağız.Gerisi kendiliğinden gelecek..
Bildiğim o ki; insanın kanatları gayretidir..
Gündemin yoğunluğunda kendinle başbaşa kalabilmenin en kolay ve huzur veren yolu okumak sanırım…kitaplara sığınmak…
Son günler de en güvenli sığınak hatta…
Fazlaca hümanist biri olsam da, zaman zaman Cemil Meriç gibi, kitaplarda ki kahramanları, içinde olduğumuz kalabalıklardan daha çok seviyorum…
Bu akşam da okurken belki bir çoğumuzun evvelce farkettiği bir şeyi , daha şiddetli fark edip sizinle de paylaşmak istedim…
Atasözleri …
Her daim ders aldığımızı düşündüğümüz, ki yerine göre evet uyarıcı olan…bir nevi vakayı rapor eden, durum tespiti yapan atasözleri…
Ama gördüm ki; bir yandan da arızalı olanı da zihinlerde normalleştiriyor sanki…
“Düşenin dostu olmaz”ı duya duya büyüyen nesiller, önce duyarsızlaşıyor, sonra da zamanla ‘düşene tekme atma’ hoyratlığına savruluyor belki…
“Bal tutan parmağını yalar” sözü yine…, ‘parmağımı yalamak zorunda kalırım’ endişesiyle bal tutmaktan imtina eden titiz ruhları, marjinalleştiriyor sanki,
“Köprüyü geçene kadar ayıya dayı deme”nin sloganlaştığı bir toplumda, köprüden geçmekten vazgeçmek, seçenek olmaktan çıkıyor gibi…
Belki de pandemi günlerinin hâlet-i ruhiyesi ile tersten bir okuma yaptım…Ne dersiniz?
kıymetli Gülderen GÜLTEKİN Hocamdan alıntı