Almanya’da Türklere yönelik kurumsal ırkçılık ilk işçi göçünden beri devam ediyor
– “Türklerin, Almanya’ya yerleştiği ilk yıllardan itibaren başlayan nefret söylemi fiziksel saldırıya dönüştü”
– Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Doktor Esra Sağlam:
– “NSU terör örgütü 2001-2007 arasında aktif seri cinayetler işliyor. Hedef kitlesi Türk göçmenler. Öldürülen bir Yunan var o da tipolojisi Türke benzediği için öldürülmüş”
ÖMER FARUK MADANOĞLU – Uzmanlar, Almanya’nın talebi üzerine 1960’larda ülkeye giden Türk işçilerin maruz kaldığı ırkçı söylemlerin, Türkler ülkelerine dönmeyince şiddet eylemlerine dönüştüğünü belirtti.
Türk-Alman Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Enes Bayraklı ve Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Öğretim Üyesi Doktor Esra Sağlam, AA muhabirine, editörlüğünü yaptıkları Türkiye Araştırmaları Vakfının “Almanya’da kurumsal ırkçılık ve NSU terör örgütü” raporunu değerlendirdi.
Doç. Dr. Bayraklı, Türklerin Almanya’ya ilk kitlesel göçünün 1961’de Almanya’nın talebi üzerine gerçekleştiğini anımsatarak, İkinci Dünya Savaşı sonrası ülkede meydana gelen ekonomik ve sosyal yıkımının göçmen Türklerin desteğiyle aşıldığını söyledi.
Türk işçilerin zamanla ülkeye yerleşip geri dönmediklerini ifade eden Bayraklı, “Almanya’ya çalışmak için giden Türkler ilk günden itibaren ayrımcılıkla karşılaştı. Türklerin, Almanya’ya yerleştiği ilk yıllardan itibaren başlayan nefret söylemi fiziksel saldırıya dönüştü.” dedi.
Bayraklı, Türklere karşı nefret söyleminin politikacılar ve medya üzerinden görünür hale geldiğini aktararak, “1980’lerden itibaren bu nefret söylemleri ufak çaplı şiddet eylemlerine dönüştü ve 1990’lardan sonra da Solingen Katliamı ve diğer saldırılar gibi terör eylemleri halini aldı.” ifadesini kullandı.
– “Almanya’da Türklere kurumsal ırkçılık var”
Bayraklı, kanunlarla belirlenmemiş ama kurumların pratiklerine sinmiş belli bir etnik, dini grup ya da topluluğa karşı ayrımcılığın kurumsal ırkçılık olarak değerlendirilebileceğine dikkati çekerek, Türk toplumunun Almanya’daki kurumsal ırkçılığa en fazla maruz kalan grup olduğunu kaydetti.
Almanya’da Türklere uygulanan kurumsal ırkçılık ve ayrımcılığın toplumun tüm alanlarında var olduğunu anlatan Bayraklı, şöyle devam etti:
“Türk çocukları, Almanca bilmedikleri için öğretmenleri tarafından özel gereksinim gerektiren okullara yönlendirildi. Üniversitelerde akademik kariyer yerine meslek öğrenmek için gidilen üniversitelere gönderildi. Türklere yönelik bu algıların ve ırkçı fikirlerin yerleşik olduğunu görüyoruz. Güvenlik kuvvetlerinde yine Türklere yönelik ayrımcılığa, ırkçılığa maruz kaldığınız zaman ciddiye alınmamanız, bununla ilgili kovuşturmaların doğru düzgün yapılmaması gibi sorunlar var.”
– “Almanya’da Türklere ve Müslümanlara yönelik ayrımcılık ve ırkçılık yeniden yükseliyor”
Bayraklı, son yıllarda Avrupa’da ırkçılığın yükselişe geçtiğini ifade ederek, “Almanya’da Türklere ve Müslümanlara yönelik ayrımcılık ve ırkçılık yeniden yükseliyor. 2000’lerin başında yaşanan terör eylemlerini yeniden görmeye başladık.” diye konuştu.
Irkçı Almanların camilere saldırdığını ve Türklere sokakta sözlü tacizde bulunduğunu dile getiren Bayraklı sözlerini şöyle tamamladı:
“Avrupa’da camiler kundaklanıyor, içlerine domuz kafası bırakılıyor ya da camları, çerçeveleri indiriliyor. Sokakta görünüşünden Türk ya da Müslüman olduğu anlaşılan kadınlara yönelik şiddet, hakaret, taciz gibi olaylar yaşanıyor. Ev sahipleri Türk olduğunuz ya da Müslüman olduğunuz için size ev kiralamıyor. Türk ve Müslüman çocukları öğretmenleri tarafından kötü okullara yönlendiriliyor. Almanya’da özellikle son dönemde aşırı sağın yükselişinin en bariz örneklerinden biri de ülkedeki aşırı sağcı partinin oy oranın çok ciddi seviyeye yükselmesi. Nazilerin devamı olan Almanya için Alternatif Parti şu an ülkedeki üçüncü en büyük parti. Bu partinin Almanya’da her 5 kişiden birinin oyunu alıyor olması ülke için gerçekten çok dramatik.”
– Türkler medyanın yönlendirmesiyle şiddete maruz kaldı
Esra Sağlam da Alman makamlarının, işçi göçlerinin geçici olduğunu varsaydıkları için entegrasyon politikalarına yönelmediğini aktararak, “1970’lerde Türk göçlerinin ekonomik ve toplumsal maliyetlerinin tartışılmaya başlandığını görüyoruz. Zaten kurumsal ırkçılığın da belki ilk örneklerine bu yıllarda rastlanabilir. Almanya 1983’te Geri Dönüş Teşvik Yasası çıkararak Türkleri ülkelerine geri göndermeye çalıştı ama başarılı olamadı.” diye konuştu.
Alman medyası Türkleri “medeniyetsiz, geri kalmış, şiddete meyilli” olarak lanse edip ırkçı Almanları şiddete teşvik ettiğine işaret eden Sağlam, Türklere yönelik ırkçılığın, 1989’da Doğu Almanya ile Batı Almanya’nın birleşmesinin ardından ortaya çıkan ekonomik krizle de arttığını belirtti.
Sağlam, Alman toplumundaki artan ırkçılığa en çok Türklerin maruz kaldığına değinerek, şu ifadeleri kullandı:
“Avrupa’da göçmen ya da Müslüman ötekinin yeni adı. Alman ismiyle iş başvurularında bulunanlara geri dönüş Alman ismi olmayanlara nazaran yüzde 24 daha fazla ya da bir başörtülü Türk kadının Alman bir kadınla aynı derecede kabul görebilmesi için 5 kez daha fazla iş başvurusunda bulunması gerekiyor. Göçmenler işe alınmadığı için şu an yüzde 36’sı işsiz. Türkler, ülkede ekonomik olarak dezavantajlı grup olarak adlandırılıyor. Ev kiralama konusunda metrekare başına en fazla fiyatı ödeyen ve ev kiralamada birçok güçlükle karşılaşan grup da Türkler.”
– “Alman makamlarının ihmali NSU terör örgütünü besledi”
Almanya’da terör örgütü NSU’nun eylemlerine 10 sene devam etmesinin Alman makamlarının durumu ciddiyetle ele almaması olduğunun altını çizen Sağlam, “Alman polisinin ihmali NSU terör örgütünü besledi. NSU cinayetleriyle ilgili yapılan soruşturmalarda hep kurban aileleri mağdur edildi hatta kurbanlara suç addedildi yani mağdurken zanlı konumuna düşürüldü.” değerlendirmesini yaptı.
Sağlam, NSU’nun Nazi düşüncesi ile hareket ettiğine ve yaptığı saldırılarda sadece Türkleri hedef aldığına vurgu yaparak, terör örgütü NSU’nun bilinen üç üyesinin yanında büyük destekçi kitlesine sahip olduğunu ve 9’u Türk 10 kişiyi katlettiğini söyledi.
NSU’nun saldırılarının Almanya’da İkinci Dünya Savaşı sonrası görülen en büyük ırkçı cinayet serisi olarak kabul edildiğinden bahseden Sağlam, “Terör örgütü 2001-2007 arasında aktif seri cinayetler işliyor. Hedef kitlesi Türk göçmenler. Öldürülen bir Yunan var o da tipolojisi Türke benzediği için öldürülmüş. Örgüt kendini finanse etmek için banka soygunu ve bir takım bombalı saldırılar da yapıyor.” dedi.
Sağlam, NSU üyesi iki teröristin Kasım 2011’de banka soygunu sonrası yakalanacaklarını anlayınca kendilerini öldürdüğünü hatırlatarak, sözlerini şöyle tamamladı:
“Teröristi kurtarmak için mağdur ailelerin telefonları yasa dışı dinlendi. Dava sürecinde zanlının verdiği bilgilerle çözülmesi gereken ilişkiler çözülmedi örtbas edildi hatta birtakım önemli belge ve kişiler ortadan kaldırdı. ‘Üç kişilik terör örgütü’ denilerek NSU küçümsendi ve davada derinlere inilmesi engellendi. NSU’ya yardım eden sanıklar çok az ceza aldı ve hatta bazıları mahkeme salonunu özgürce terk etti. NSU davasında yapılan usulsüzlükler nedeniyle yakın zamanda ırkçılık karşıtı bazı ünlülere ‘NSU 2.0’ imzasıyla ölüm mektupları gönderildi. Yapılan soruşturmalarda bu iletişim bilgilerinin de polis karakollarından temin edildiği ortaya çıktı. Buna rağmen hala kurumsal ırkçılıkla mücadele anlamında dişe dokunur adım atılmadı.”