KIBRIS BARIŞ KAHRAMANI BÜLENT ECEVİT
Dün Kıbrıs Barış Hareketi’nin 49’uncu Yıl Dönümü idi.Bu nedenle bugün Bülent Ecevit ile ilgili yazmak istedim.Ben Ecevit’leri çok yakından tanıdım. Arayış dergisini çıkarırken, bağlantı kurup, derginin Kuzey Almanya’da dağıtımını da yapmıştım…Ve hatta bazı konular için Ankara Karşıyaka’daki Arayış merkezine telefon ettiğimde, orada çalışanlar olup, telefonlara çıkan Baki Özilhan, Mehmet Erdül, Ertuğrul Özkök ve Nihat Duru (bugün Prof. Dr.) ile konuştuğum da oluyordu.İlerleyen dönemde, Bülent bey Cebeci acık cezaevi ve Askeri Dil okulunda hapiste iken, kendisinin yazıp, Rahşan hanımın çantasında dışarıya çıkarıp zarf üstünü yazıp ev adresime gönderdiği mektuplarında, Almanya’da tavsiye ettiği bazı kurum kişilere düşüncelerini iletmem ve Almanya ile komşu ülkelerde yaşayan sevenlerine bulunduğu siyasi tavsiyelerini de ilettiğim oluyordu.Biz de bu arkadaşlarımızla Demokratik Sol hareket doğrultusunda dernek ve de federasyonlar oluşturduk…*Hamburg üniversitesinde (1984/85) bir dönem haftada bir gün verdiği İngilizce konferansları sonunda üniversite konuk evinde saatlerce 3’lü olarak görüşmelerimiz olmuştu.Pek çok arkadaşım gibi, Askeri yönetimin baskılarına rağmen her türlü riski göze alp çalıştık.Rahşan hanım, arkadaşlarımızı zerrece sevemedi.Çünkü o Bülent beyin sevgisini paylaşmak istemiyor, arkadaşlarımızı, bir diğer arkadaşımız hakkında yazılı bilgiler, d.d. muhbir olarak kullanmak istiyordu.Bunu pek çok arkadaş olarak yapmadık.*25 Şubat 1985 günü Almanya’nın Schleswig-Holstein eyalet eski başbakanı sosyal demokrat Björn Engholm’un isteği üzre Ecevitletin randevularını yaptığım gibi, eyalet parlamentosunda Bülent bey SPD parti grubu ile yaptığı 2 saatlik toplantıda, TR’nin tekrar demokrasiye dönmesi için İngilizce yaptığı konuşmasında önerilerini yapıp, Alman siyasetçilerden destek rica etmişti.Ecevit gerek Cebeci ve gerekse Askeri Dil Okulu cezaevlerinde iken, destek için gönderdiğimiz her telgrafa o dönem Şansölye Helmut Schmidt kabinesinde Kültür Bakanı olan Björn Engholm da imza koyanlardan biri idi.Engholm’un makam aracı ile Hamburg’dan Kiel kentine giderken, Ecevit ile Türkiye’de yazıp çizenlere karşı 12 Eylül’ün nasıl davrandığını konuşurken, 2 yıl önce yaşamını bir trafik kazası sonucu kaybeden kardeşiminin vefatı nedeni ile Türkiye’ye gitmek zorunda kaldığımı söylediğimde, bana ciddi bir tavırla dönüp: “Sizin bana hapishanelere gönderdiğiniz telgraflar, 12 Eylül savcıların masasından geçerek bana ulaşıyordu.Sizin Türkiye’ye gelmeniz doğru değildi.Çünkü telgraflarda tek Türk ismi sizin olmadı, muhakkak dikkat çekiyordu” demişti.O gün 8-10 saat süren programda, Kiel Belediye Başkanı ile makamındaki görüşme dahil, Kiel Belediye Başkanının daveti olan yemekte yanlarında bulundum.Siyasi yasaklı olduğu yılları idi.1986 yılı yazında yalnız olarak, 1987 yazında da eşim ve kızım ile Ankara Or’An’daki mütevazi evinde uzun görüşmelerimiz oldu ve uzun notlar aldım. Rahşan hanım ise Mareşal Fevzi Çakmak Bulvarında bulunan DSP genel merkezinde idi.Oran’dan ayrılınca eşim ve kızım ile Bülent beyin tavsiyesi ile DSP merkezine, hazırlanan parti bayraklarından almamız için uğramıştık. Genel Sekreter Selçuk bey, bizi DSP merkezinde karşıladı. Çay bölümünde görevli arkadaş, bizlere, hazır bekliyormuş gibi çaylarımızı ikram etti ve Günter Wallraff ‘ın En Alttakiler kitabını okuduğunu ve Wallraff’a karşılaşsa bir hediye sunmak istediğini, sözlerine ekledi.Selçuk bey bizi aldığı odada, bizlerle samimi olarak ilgilendi ve Demokratik Sol hareket ile ilgili çalışmalarımız hakkında sorular sorup, yanıtlar aldı.Parti merkezine geleli yarım saati geçmiş olmasına rağmen, Genel Başkan Rahşan hanım yanımıza gelmesini veya bizi odasında kabul etmesini bekliyoruz.Yanımızda oturmuş olmaktan sıkılan kızımız Vasfiye (9), yanımızdan ayrılıp odadan dışarı çıktı. Derken, 3-5 dakika geçmemişti ki; önce Genel Sayman Yalar Mengü olmak üzere çalışanların “Remzi Uysal gelmiş” diyerek odamıza doluştular.Bu parti çalışanları ile daha hiç görüşmemiş olmamıza rağmen, yazışma ve çalışmalarımızdan adımızı duymuş olduklarından, büyük sevgi ve ilgi gördük.Parti çalışanların odamıza dolaşmasına, Vasfiye’nin merdivenlerde oynayıp zorlamasından, birileri rahatsız da olmuş gibi: “Sen kimin kızısın?” Diye sorduklarında Vasfiye: “Remzi Uysal’ın” demiş.Parti çalışanların odamıza doluşmakaru ile oluşan hareket ve gürültüden sonra, Genel Başkan Rahşan hanım da odamıza lütfen gelmiş oldu.Bize tekrar çay ikramı yapıldı ve çok sıcak olmada da, sohbet ettik. En sıcak sohbetimizi Yaşar hamımla sohbet ettik. Fotoğraflar çekildikten sonra vedalaşmak istediğimizi ve yola çıkmak zorunda olduğumuzu söyleyince, Rahşan hanım hazırlatmış olduğu pakedi takdim ettikten sonra, parti merkezinden ayrıldık.Rahşan hanımın bize, soğuk davranmasının ve uzun süre bizi bekletmiş olmasının nedenlerini yukarıda da yazdığım sebeplere bağlıyorum.DSP kurulunca, Türkiye’de “Ecevitleri sevenler ve Türkiye’de tekrar demokrasiye dönülmesini isteyenler” 12 Eylül’ün korkulu ikliminden dolayı, siperlerde yatıp dumanlı havanın dağılmasını beklerken, pari kurulunca, Ecevitler Avrupa’da gözünü budaktan ayırmayan arkadaşlarımızı tanımadılar ve onlara sırtlarını döndüler. Bunda en belirli neden Rahşan hanım idi. Çünkü, siyaseti Avrupa’daki sol partilerde çoğulcu demokrasiyi sindirerek öğrenmiş arkadaşlarımızı uzun süre gündemiyeceni Rahşan hanım iyi biliyordu. Şurada bunu da itiraf etmem gerekir ki; Bülent Ecevit Cebeci cezaevinden yazdığı mektuplarında, “Türkiye’dekilerin 12 Eylül’ün ülke üzerine Karabulut gibi çökmüş olduğunu ve ümidinin yurtdışından demokratik solu özümlemiş olanlara umut bağladığını ve onlara bir şey vaad edemeyeceğini, ama onlardan beklentileri olduğunu” yazıyordu. Ve bizler, demokratik solu özümsemiş arkadaşlar, Türkiye’nin demokrasiye dönüşü ve DSP hareketi, kuruluşu için can ve başka ve de hiç bir beklentimiz olmadan çalıştık.1 Mayıs mitinglerinde “Ecevit’e özgürlük” plaketleri taşıdık.Rahşan hanım, DSP sol bir parti olmasına rağmen, adı “solcu”ya çıkmış kişilerden nefret ettiğini biz iyi biliyorduk.Oysa aramızda, Bülent Ecevit’i savunduğu ve 12 Eylül hareketini eleştirdikleri için bazı ülkelerde T.C. büyükelçileri ile takışan ve vatandaşlıktan atılan arkadaşlarımız da olmuştu.Buna ve her şeye rağmen, dün 49’uncu Yıl Dönümü olan Bülent Ecevit’in 1974 yılında Kıbrıs Türkünün yaşamını kurtarıp, Kıbrıs Barış Hareketini gerçekleştirmesi, vatan toprağımızda neyin ekilip biçileceği konusunda emir almayıp, ABD’ye kafa tutup dik durmasından, benim nezdinde – gözümde pek çok yanlışını ve tüm olumsuzluğunu silip götürmüştür.Ruhları şad olsun.(Not: Bu yazı; Bülent Ecevit ile ilgili notlarımdan aktarılmış olup, notlarımdan bazı bölümlerini de, başka yazılarda değerlendirmek için burada çıkarmış bulunuyorum!)Saygı ve sevgilerimle
Remzi Uysal
Lübeck, 21.7.2023