BİR DAL DİZE BİR KÖK YAZI
BABA YASAM
Özveri simgesi, kahraman babam
Sen onur anıtım, sen emek masam
Sana layık olmak, her eylem çabam
Dağ duruşlu babam, sen özlem tasam
Ovacık’a varıp, eskiyi andım
Kendimi dağlarda, geçmişte sandım
Ekmeğimi bölüp, zamana bandım
Dağ duruşlu babam, sen gölgem asam
Çardağa dayanıp, soframı kurdum
Burmahan dağıyla, sohbete durdum
Dik Toros dağları, anılar yurdum
Dağ duruşlu babam, sen bilgem kasam
Yapaylaştı babam, yüzler ağızlar
Dışım gülse bile, yüreğim sızlar
Gerçek dostu sorsan, gökte yıldızlar
Dağ duruşlu babam, sen ilkem yasam
Şiir: Himmet Cansız
“Gelecek, geçmişini bilerek birlikte yürüyenlerindir.”
TOROSLARIN KÖKÇÜLERİ
‘Kök köklemek’ yada ‘kök sökmek’.
Yazımıza bu iki deyimle girelim. ‘Kök köklemek’. Bu ifade bizim yöreye özgü, daha çok yerel (Serik kırsalı) bir deyim. Torosların çevresindeki dağ köylerinde; yakın zamana kadar, ‘kökçülük’ ve ‘kök köklemek’ yaygındı. Evet, ben bile bu zorlu uğraşı yapanlardan oldum. Yaşamak ve karnımızı doyurabilmek için, kamuya ait olan ormanları kökler tarla yapardık. Kentli, uygar, doğasever bir insanın, ilk bakışta tepkisine neden olacak bir eylem. Ama; konar göçerlikten yerleşik hayata geçen her hangi bir insanın ilk gayesi: Yaşamak!
Bir anlamda olmak veya olmamak.
Konuyu tüm yönleriyle açmadan önce, ‘kök’ sözcüğüyle ilgili dilimizdeki deyimleri anımsamakta yarar var. Kök söktürmek, ayrık otu gibi kök salmak, kök salmak, kökünü kazımak, kökleşmek, kök sökmek, kökü kurumak, köküne kibrit suyu dökmek, zıkkımın kökünü (dibini) ye demek, meseleyi kökünden halletmek, otu çek köküne bak demek, her ağaç kökünden çürür, kavun kökeninde büyür v.b.
Bunlar ilk aklımıza gelen deyimler.
Torosların yamaçlarında yaşayan orman köylülerinin büyük çoğunluğu, geçmişte konar – göçer kültürden gelen Yörükler. Yörüğün geçim kaynağı kıl keçisi ve koyun. Demem o ki; hayvancılık. İşin aslı, bu kesim için orman en değerli varlık. Çünkü keçiler ormanla, özellikle de makilik ağaçlarla beslenir. Koyun otla. Konup göçen her insan, bir zaman sonra yerleşik yaşama geçiyor. Tarımsal üretim için doğal olarak toprak gerekiyor. İşleyeceği toprağı olmayınca neylesin, ormanları açıp tarlaya dönüştürüyor. Çok çocuklu bir aile için, toprak işlemek zorunlu bir uğraş. Artık, ‘kök köklüyor’ yani ‘kök söküyor’. Amacı, ormanları yok etmek değil, çorunun çocuğunun karnını doyurabilmek. Bu zorlu uğraşı, istemeyerek de olsa yapacak. Ötesi yok.
Biz de sekiz çocuklu bir aileydik. O dönemler, her aile çok çocuklu. Demek ki tarlamız yeterli değildi ki, rahmetli babam iki tane kökçü tuttu. Bunlar; Dâna Bey (rahmetli Mustafa Aslan) ve Kara Tekin (Tekin Erman ) di. Her ikisi de, güçlü kuvvetli adamlar.
Zaten; zayıf, çelimsiz, güçsüz bakımsız bir kişi, kökçü olamaz. Zor zanaattır bu iş. İyi beslenmek, bol enerji ve protein almak gerekir. Karağan (pamukçuk), geven, püren. Bunlar çalı şeklinde küçük ağaççık. Köklemesi kolay ve de zevkli. Hayıt, cıllık, çilbirti, mersin (murt).Bu ağaçları sökmekse kısmen zor. Kesme, delice zeytin (delice zeytin, iyi bir cinsse aşılamak için bırakılır, köklenemez ). Bu ağaçları sökmek biraz daha zor. Peki ya pıynar? Mümkün mü onu sökmek? En namlı kökçüleri bile illalah dedirtir. Kim bilir, belki de bu toprağın öz çocuğu benim, beni kimse yerimden söküp atamaz demek istiyor. Sağlam, dayanıklı bir kökçü dışında, kolay kolay kimse sökemez pıynarı. Ücretle tutulan kökçüler, işveren kişiye:
“Yerinde pıynar çok mu?” diye sorar. Pıynar çoksa, sökümün zor olacağını bilmektedir çünkü.Yevmiye (günlük alacağı para) için, sert ve çetin bir pazarlık başlar. Pıynar ağacının kökünü sökmek, her baba yiğitin haddi değildir, haliyle haklı adamlar.
Kanımca ‘kök sökmek’ deyiminin geldisi, öyküsü burada gizli. Kökçülerin yemeğini iş sahibi verir. Dönemin kökçüleri nazlıdır. Alttan alır işi. Had safhada geçim sıkıntısı çekmeyen bir kişi, zaten kökçülük yapmaz. Kök sökmek, zanatların en zoru, peki ya garibansa? Yokluğun gözü kör olsun! Çoluğunun çocuğun rızkı, ekmeği, aşı için neler yapılmaz ki…
Ben anımsamam, bizim oralara daha yoksul yörelerden ‘karın tokluğuna’ kökçüler bile gelirmiş. Hem de nerden? Taa Konya Beyşehir Göğnem köyünden. Bizim yörelere gelir, üç öğün yemek karşılığı, hiç para almadan kök sökermiş bu fakirler. Sadece geliş ve dönüş paralarını iş sahibi verirmiş. Artık şimdi ne kökçü kaldı, ne kök söken, ne de kök kökleten.
Ulu Toros dağları!
Atalarım kök sökmeye mecburmuş. Bir dönem biz de mecburduk.
Yöre halkı da mecburdu. Ama biz; rant, talan ve yağma için yapmadık kökçülüğü.
Yaşayabilmekti bütün müşkülümüz. Yine de, sen sen ol, yüceliğini göster ve bizleri bağışla!
Kimsenin kök sökmediği, kimsenin kimseye kök söktürmediği, kimsenin kökünün kazınmadığı, tüm güzelliklerin kökleştiği, onur ve erdemin kök saldığı bir yurt ve de dünya dileğiyle…
Eski bir yazım.
Himmet Cansız