Önünden geçip de uğramamak olur mu hiç! Olmaz.
Girdim içeri; boş bir masaya oturdum. Çay, dedim; geldi. Buranın çayı da içilir yani!
Vakit ikindi.
Karşımda hafiften titreşen bir deniz.
Üzerinde nazlı nazlı salınan kayıklar, motorlar, gemiler renk renk. Havada oradan oraya savrulan, denize pike yapan martılar…
Güneşli bir gün; bahçe dolu.
Hemen yanıbaşımda iki genç . Sevgili olmalılar.
İstemesem de duyuluyor konuşmaları.
Bu, seni sevmiyorum anlamına gelmez, diyor genç kadın.
Erkeğin kulağı söylenenlerde, gözü ufukta.
Yanlış anlama sakın, diyor kadın. Bu, seni sevmediğimden değil, mecburiyetten.
Genç adam susuyor.
Ayağa kalkıyor kadın. Arkadaşının omzuna koyuyor elini hafifçe. Metin ol, diyor, kendine iyi bak, diyor.
Adam suskun. Kımıldamıyor bile; belki de kımıldayamıyor. Donmuş gibi.
Genç kadın şöyle, tepeden tırnağa süzüyor erkeği ve gidiyor.
Adam ayağa bile kalkmıyor; belki de kalkamıyor. Susuyor, gözü ufukta.
Aradan bir iki dakika geçiyor; belki yıllar geçiyor. Masanın üzerinde öylece duran pakete gidiyor eli sonra. Bir sigara alıp yakıyor. İlk çekimde yarılanıyor sigara. Havaya üflüyor dumanını. Efkar!
Bardağın dibinde soğumuş çayı yudumluyor.
Ağır ağır kalkıyor sonra. Giden kadının aksi yöne doğru yürüyor ağır ağır. Ufka doğru yürüyor.
Öylece bakakalıyorum ardından. Bir sigara da ben yakıyorum. Bardağımın dibindeki son yudumu içiyorum. Buz.
Bir çay daha mı istesem acaba.
Evet , bir çay daha.
Uzaklara, çok uzaklara gidip geliyorum oturduğum yerde.
Sevmediğimden değil, demişti kadın, mecburiyetten, demişti giderken. Mecburiyetten.
İlk çocukluğumun siyah- beyaz filmlerine gitti aklım.
Hani bir türlü kavuşamayan sevgililer; sevgilileri birbirinden koparan töreler. Gözlerimiz nemli izlediğimiz o sahneler… Genç ve güzel bir kadınla zengin hovarda delikanlı hikayeleri…
Buraya yorgunluk atmaya gelmiştim oysa.
Amatör Balıkçılar Derneğinden söz ediyorum.
Çamlıbel Balıkçı Barınağı’nın yerine AVM yapılmasının planlandığı bilgisi beynimde, elbette takipçisi olacağız ama şimdilik bu yaşanmışlık meşgul ediyor aklımı yüreğimi…
Hava güneşli, güzel.
Deniz, masmavi, dalgalanan bir çarşaf!
Gemiler, kayıklar, takalar renk renk…
Bu ne peki!
“ Kendini salıverme, metin ol! Kendine iyi bak emi! Sevmediğimden değil, yanlış anlama.
Mecburiyetten!
Mustafa Esmer Cengiz