Dış politikanın cesur devlet adamı: Fatin Rüştü Zorlu
27 Mayıs 1960 askeri darbesinin ardından idam edilen Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Türk dış politikası ve Kıbrıs konusunda attığı cesur adımlarla Türkiye’nin önemli devlet adamları arasında yer aldı.
AA muhabirinin derlediği bilgilere göre, 1910 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Fatin Rüştü Zorlu orta ve yüksek öğrenimini tamamladıktan sonra 1932 yılında Hariciye Vekaleti’ne meslek memuru olarak girdi.
Dışişleri Bakanlığı İktisat ve Ticaret Dairesine 1946 yılında Genel Müdür olan Zorlu, 1952’de NATO Daimi Delegesi olarak atandı. Zorlu, 1954 yılında çok çetin pazarlıklar yaparak NATO’dan Türk Silahlı Kuvvetlerinin ilk zırhlı tümeni için gerekli teçhizatı aldı.
Merhum Başbakan Adnan Menderes‘in davetiyle 1954 yılında büyükelçilik görevinden ayrılarak Demokrat Partiden (DP) aday olan Zorlu, Çanakkale’den milletvekili seçildi, Menderes tarafından kurulan kabinede devlet bakanı ve başbakan yardımcısı olarak görev yaptı.
Zorlu, bu görevi süresince Birinci Londra Konferansı, Bağdat Paktı, Bandung Konferansı, Türkiye-Orta Doğu ve Türkiye-ABD ilişkileri gibi konularda politikanın belirlenmesinde etkin rol aldı. 1955 Bandung Konferansı’nda Türk heyetine başkanlık eden Fatin Rüştü Zorlu, konferansa katılan bağlantısız ülkelere “her türlü emperyalizme karşı olmak” ilkesini kabul ettirdi.
Zorlu’nun bu tavrı sadece SSCB tarafından değil, yurt içinde de eleştirilmesine neden oldu. Zorlu, “Amerikan sözcüsü gibi davranarak bağımsızlıklarını yeni kazanan bu devletlere liderlik etme fırsatını kaçırmakla” suçlandı.
Kıbrıs konusuna büyük önem veren Zorlu, 1955 yılında Türkiye’nin Kıbrıs tezini açıkladı. 6-7 Eylül olaylarından sonra Kasım 1955’te kabineden istifa eden Zorlu, Temmuz 1957’de Basın İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı oldu.
Demokrat Partinin kurucularından ve Dışişleri Bakanı olan Fuad Köprülü ile hayli uzun süren bir çekişme içine giren Zorlu, 1957 seçimlerinden sonra 25 Kasım 1957’de Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturdu.
Zorlu’nun girişimleriyle Ortak Pazar’a başvuruldu
Türkiye’nin ekonomik meseleleriyle de yakından ilgilenen Zorlu, ülkeye bol miktarda sermaye çekmeyi başardı. Türkiye’de 1957 yılında ciddi ekonomik sıkıntılar yaşanmasına rağmen DP tekrar iktidar oldu. Batılı müttefiklerinden istediği ölçüde yardım alamayan Türkiye, Zorlu’nun da katkısıyla SSCB’ye yöneldi.
Ortak Pazar’a üye olma konusuna önem veren Zorlu, bunun sadece ekonomik değil siyasi açıdan da getirileri olduğuna dikkati çekiyordu. Bu nedenle Yunanistan’ın başvurusundan hemen sonra Zorlu’nun girişimleriyle Türkiye, 1959’da Avrupa Birliği’nin temeli olan Ortak Pazar’a üyelik başvurusunda bulundu.
Türkiye’nin SSCB ile ivme kazanan ticari ilişkileri, Batılı müttefiklerinin tepkisine neden oldu.
Zorlu’nun Kıbrıs için verdiği mücadele
Zorlu, Menderes tarafından 1954 seçimlerinin hemen ardından Kıbrıs sorunuyla ilgilenmek üzere görevlendirildi ve bu konuda Türkiye’ye büyük katkılar sağladı.
“Bizim Kıbrıs diye bir meselemiz yoktur.” diyen dönemin Dışişleri Bakanı Fuad Köprülü’nün aksine Başbakan Yardımcısı Zorlu, Kıbrıs adasının tekrar kazanılması için büyük bir gayret gösterdi.
Kıbrıs konusunu incelemek ve politika belirlemek için bir komisyon kuran Zorlu, Kıbrıs’ın Türkiye ile bağlarını ortaya koyan belgeleri bir araya getirerek “Beyaz Kitap”ı hazırladı. Türkiye’nin Kıbrıs konusundaki haklılığının tüm dünyaya anlatılması için önemli bir kaynak olan kitap, İngilizce ve Fransızcaya çevrilerek yabancı temsilciliklere dağıtıldı.
Kıbrıs halkına büyük destek veren Zorlu, 1958 yılında Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasını hedefleyen silahlı örgüt EOKA’nın faaliyetlerine karşı Türk Mukavemet Teşkilatının kurulmasında önemli rol oynadı. Bu mücadele, Londra ve Zürih Anlaşmalarının imzalanması, Türkiye’nin Kıbrıs üzerindeki haklarının hukuki olarak garanti altına alınmasıyla sonuçlandı. Zorlu, Türkiye’yi, Kıbrıs Türk halkının ve yeni kurulacak Kıbrıs devletinin üç garantör devletinden biri olmasını sağladı.
Dönemin Yunan Dışişleri Bakanı Evangelos Averof, 5 Aralık 1958’te Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda yapılan Kıbrıs görüşmelerini yıllar sonra 1984’te, “Davayı kaybettik, Zorlu kazandı. Kıbrıs’ın bağımsızlığa kavuşturulmasından başka çıkar yol olmadığı üzerinde mutabık kaldık.” diye anlatmıştı.
6-7 Eylül olayları
Zorlu’yu Yassıada’ya götüren süreçte muhalifleri, onun Kıbrıs mücadelesindeki tavrını negatif propaganda amacıyla kullandı.
Selanik’te “Atatürk’ün evine bomba atıldığını” iddia edilen bir haberin ardından Türkiye’de 6-7 Eylül 1955 olayları yaşandı. Olaylarda, İstanbul’da azınlıklara ait çok sayıda kilise, okul, iş yeri yakıldı, yağmalandı, binlerce azınlık, uzun yıllardır yaşadıkları topraklardan ayrılmak zorunda kaldı.
O dönem kendisine husumet beslediği iddia edilen Demokrat Parti kurucularından Dışişleri Bakanı Fuad Köprülü de 27 Mayıs 1960 darbesinden sadece sekiz gün sonra bir gazeteye verdiği röportajda, 6-7 Eylül olaylarıyla ilgili Fatin Rüştü Zorlu ve Menderes’i suçlayarak, “Bu müessif hadisenin baş tertipçisi ve müsebbibi bizzat Menderes’ti. Kıbrıs’ı fethetmek için bu şekilde bir yol takip etmeyi doğru bulmuştur.” ifadelerini kullandı.
Atatürk’ün evinin bombalanması hadisesinin de bir tertip olduğunu ileri süren Köprülü, “Bizzat tertipçisi Menderes’tir. Kendisine bu aklı yine Kıbrıs fatihlerinden Zorlu vermiştir.” iddiasında bulundu.
Bu iddialar üzerine Yassıada’da alelacele 6-7 Eylül olayları davası açıldı.
Fatin Rüştü Zorlu’yu politikalarından dolayı sert bir şekilde eleştiren ve mahkum olmasına neden olan yayınlara imza atan gazetecilerden Orhan Birgit, yıllar sonra TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu’nda görüşlerini anlatırken bir itirafta bulunarak, “Bugünkü Kıbrıs’ın yaradılışında isimsiz kahraman” değerlendirmesinde bulundu.
Yassıada yargılamalarında, Türkiye’yi temsilen 29 Ağustos 1955’te yapılan Londra Konferansı’na katılan Fatin Rüştü Zorlu’nun, Adnan Menderes’e gönderdiği “Kıbrıs konusunda hükümetin elinin güçlenmesi için gerekli tedbirlerin alınmasını talep ettiği” telgraf, “6-7 Eylül olaylarının hükümet tarafından tertip edildiği” iddialarına dayanak gösterildi ancak yargılamalar sırasında bahsi geçen telgraf bir türlü bulunamadı.
Zorlu duruşmalarda bu telgrafı yalanlamadı, tedbirlerden kastının diplomatik önlemler olduğunun özellikle altını çizdi ancak mahkeme heyetini ikna edemedi. Yaklaşık üç ay süren ve 5 Ocak 1961’de sona eren davada, Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu 6’şar yıl hapse mahkum edildi.
Zorlu idam edildi
Yassıada’daki diğer 19 davayla birleştirilince Zorlu ve Menderes, Celal Bayar, Refik Koraltan, Hasan Polatkan, Agah Erozan, Ahmet Hamdi Sancar, Bahadır Dülger, Baha Akşit, İbrahim Kirazoğlu, Nusret Kirişçioğlu, Zeki Erataman, Osman Kavrakoğlu, Rüştü Erdelhun ve Emin Kalafat ile idam cezasına çarptırıldı.
İdam kararı bu isimlerden sadece Menderes, Zorlu ve Polatkan için uygulandı. Polatkan ile Zorlu 16 Eylül 1961’de, Menderes ise 17 Eylül 1961’de idam edildi.