“Hep böyle oluyor… Daha önce de olmuştu.
İnanılmaz bir “iyilik” çıkıyor içimizden. Dayanışma oluyor, kardeşlik oluyor, yardım oluyor, el oluyor, gözyaşı oluyor, “inşallah” oluyor, acı oluyor, umut oluyor, hesapsız ve sorgusuz anne baba evlat oluyor, tabii öfke de oluyor ama iyilikten yana bir isyanla…
Fedakârlık oluyor, enkazı kazıyan tırnak oluyor, kurtarılan bir çocukla sevinçten yumak oluyor, beton arasına uzatılan parmak oluyor, bir ses bir nefes duymaya adanmış kulak oluyor.
Bir koliye doluyor, bir TIR’a yükleniyor, bir koşuşturma, bir koşturmaca, elden ele, yürekten yüreğe zincir oluyor.
‘Kimdir’ diye sormuyor, ‘kimlerdendi’ diye meraklanmıyor, ‘neye inanır neye inanmazdı’ diye önyargı oluşturmuyor, ne soyunu ne oyunu deşiyor, ne açık başının ne başındaki örtünün derdinde, ne ırkının ne kökeninin ne renginin peşinde,
İnsana insan oluyor…
Acıyla acı duyuyor…
Çocuğa yürek oluyor…
Her nefeste yeniden doğuyor.
Elbette hep öyle olanları tenzih ederim.
Elbette hiçbir zaman iyilik kuşanamayanları zaten hariç tutarım.
Ama belki kendimizden de biliyoruzdur ki, böylesi bir felaketle birlikte, ondan hemen önce olamadığımız bir insan olabiliyoruz.
“İki büyük deprem arası” nefret, hiddet, şiddet kuşananlar, çocukları ayıranlar, bazen aşağılayanlar bazen dışlayanlar, kimilerini ötekileştirenlerin de içindeki o ayırmayan, kayırmayan, dışlamayan insan, insanlık enkazımın altından dışarı çıkıyor, derin bir nefes alıyor, sımsıcak bir ses veriyor.
Enkazdan çıkarken gözleri kalbimizin derinliklerine kadar uzanmış küçüğün Türk mü Kürt mü, Sünni mi Alevi mi, Müslüman mı Hıristiyan mı, ailesinin inançlı mı inançsız mı olduğunun bir önemi var mı?
Sadece bugün değil, dün de yarın da?
Yunanistan’ın devlet televizyonu açılışını depremin enkazına Türkçe türküyle eşlik ederek yapıyor; İsrailliler bir enkaz başında, Almanlar, Fransızlar, Ruslar da Ukraynalılar da, Avustralyalılar, Hollandalılar, Hintliler, Pakistanlılar, Meksikalılar, Koreliler, Çinliler, İngilizler, Araplar, İspanyollar, Macarlar, Polonyalılar… ve unuttuğum nice ekip canla başla, bir can fazla kurtarmak için çabalıyor, kurtardıklarını elden ele ortak hayatımıza teslim ediyorlar.
Hor görülen köpekler, dünyanın her yanından bir kokuya, bir ısıya, bir cana ulaşabilmek için enkazdan enkaza koşuyor.
Bunlar “milliyetçi” bir şey mi, “enternasyonal, enternasyonalist” mi?
Binlerce insanın üzerine yıkılan duvarları kaldırabilmek için, sınırların, düşmanlıkların, nefretlerin duvarlarını yıkabilenlerin bize anlattığı böyle bir şey işte.
Özgürlükleri, hakları, kardeşlikleri, barışı enkaz hâline getirenlerin, arsızlık, düşmanlık nefret saçanların dünyasında; hayata tutunabilmek, umut edebilmek için esas hangi değerlere ihtiyacımız olduğuna dair bir insanlık destanı daha yazılıyor; acının, trajedinin, yıkımın orta yerinde!”
Baki TORAMAN