İKİNCİ 31 MART VAKASI MI?
Ne zamanlar yaşıyoruz ya, bir gün önce karamsarlık, sıkıntı içinde kendi kendimize kıvranırken, bir sabah utanıyoruz ki, güneş bam başka bir güzel doğmuş.
Anadolu’da bir siz vardır görgüsüzler için söylenen;
“Görgüsüzün oğlu olmuş, sevincinden oğlanın s.k.ni, t.ş.ğını yolmuş” diye.
Cumhuriyetin o kadar emek vererek kurduğu eğitim sistemi milyonları eğitmiş, uyandırmış çağdaş bir toplum, millet yaratmışken, kimin ve neyin uşağı, işbirlikçisi bir avuç insan da, bir dönemin sonunda hasbelkader kazanılan iktidar sürecini çok iyi değerlendirmiş ve hükümet sofrasına ve başına oturmuştur.
Bu futursuzluk öyle bir aşamaya kadar götürülmüştür ki, ülkenin gençleri okusun, ülke ve kendi yararına güzel günler görsünler diye açılan Üniversiteler, cahilliği körükler, teşvik eder yerler olmuştur.
Hatta İstanbul’da Sebahattin Zaim Üniversitesinde Rektör Yardımcısı bile olmuş, bu unvanı nasıl aldı ise “Prof Dr” Bülent Arı diye bir zavallı “Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor, ben her zaman cahil halka güvendim” diyecek kadar pervasızlaşmıştır.
Bu ve bunun gibiler itiraflarındaki gibi, cehalet ile karanlığı sonuna kadar soğurmuşlar (emmişler) ve sömürmüşlerdir.
Sonuçta da Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetin maddi manevi bütün değerleri değersizleştirilmeye calışılmış, talan edilerek yok edilmiştir.
Binbir emek ile oluşturulan “Milli Burjuvazi”nın bir kısmı da bu yalan ve talana ortak olmuş, yerine bir göstermelik “İslami burjuvazi” ikame edilmeye çalışılmıştır.
Nasıl “31 Mart Vakası” Rumi Takvim 1325’de (Günümüz Miladi Takvim 12-13 Nisan 1909) olmuş ve Harekat orduları İstanbul’a gelip, halk ile duruma el koymuş ise;
Bu kez de her ne kadar “tarihten ders alınsaydı, tarih tekerrür eder miydi” gibi, 1909’ların “31 Mart Vakası” ortamı gibi bir vaka 2000’lerin başında da yaşanmış, herkes zenginlik, refah, özgürlük, adalet, kalkınma beklerken, elde, avuçta olandan da olmuştur.
O günlerin karanlık ortamı, hoş onların açlık, yokluk, yoksulluk gibi bir sorunları bile yokken, bir sabah sessiz sedasız İstanbul sokakları geçilerek duruma el konulmuş ise;
Bu kez de 2000’lerin ilk çeyreğinde başta İstanbul olmak üzere ülkenin üstüne çöken bu kara bulutlar, şaka gibi bir 31 Mart gün boyu derinden derinden herkes üstüne düşeni yapmış ve bir 1 Nisan sabahına güzelce uyanılarak, bir “ohhhh” deme durumuna gelinmiştir.
O cehalet üniversiteleri değil de, bu ülkenin güzel günlerini kurmuş, temelini atmış üniversiteleri, tüm dünyaya bu güzel ve onurlu ikinci 31 Mart’ının örnek öyküsünü araştırıp yazıp, tüm dünyaya seslenirler mı?
Halk yine üstüne düşeni bir kez daha yaptı. Şimdi sıra seçilenlerde.
Bir 31 Mart daha yaşamamak için onlardan çağdaş Cumhuriyet değerlerinde bir yönetim bekliyoruz!..