Kültür okumak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden anlam çıkarmak, uyanık davranmak, düşünmek, zekâyı eğitmektir.
Yine insan enerjisiyle ve fakat doğanın ona ilgi gösterildikçe tükenmez yardımıyla, yükselen, genişleyen insan zekâsı, sınırsız kavrayış anlamında “insanım” diyen bir özel nitelik kazanır.
Atatürk tarafından yazdırılmış bir nottan:
Yazı: Bunda insan zekâsının inkâr kabul etmez gerçeğini görmemek mümkün değildir. Yazı, bu Türk kelimesi şu anlamı işaret eder: Her şey, özellikle bir şey! O da, insan zekâsının, düşüncesinin, kafasındaki geniş parlaklığın, o zekâ parlaklığının bütün buluş ve görüşlerinin, yapışlarının ifadesine yarayan bir şeydir. Şimdi dünya bilginleri yazıdan söz ettikleri zaman bununla Grek, Lâtin, Finike ve benzerleri harflerini ve bunlarla yazılmış olan çok eski eserleri amaçlarlar. Bu amaçlama şüphesiz doğrudur; ancak, sayılan türlü isimlerden evvel, isimli veya isimsiz yazılar yok mudur? Sümer’in, Hati’nin, Mısır’ın, onlardan daha çok eski olduğu bugün bilinen ve görülen Uygur’un, Maya’nın yazıları, tarihsel diye kaleleştirilen tarih çerçevesi dışında bırakılabilir mi? Bu yazılarla Orhon yazılan, dar kafalı tarihçilerin yaratmaya çalıştıkları yüksek kale bedenlerini onların kafalarına yıkmak için birer kale ve ayakta duran pek canlı kuvvet ve kudret ifade eden birer yazı anıtları değil midir?
1937 (Cevat Abbas Gürer, Yeni Sabah, 9.2.1941)