SORUN DEMOKRASİ DEĞİL, SORUN SEÇMEN
Bilgi, o kadar kolay ulaşılabilen bir hale geldi ki, günümüz insanın en büyük şanslarından birisi oldu. Bu işin iyi tarafı.
Başka tarafı ise, bilgi o kadar kolay yönlendirilebilir hale geldi ki, günümüzde bilgisinin doğruluğu tartışılır hale geldi.
İşte bu yüzden, şu Afrika özlü sözünü sözü çok severim:
“Aslanlar kendi hikayelerini yazmadıkça, avcıların anlattığı hikayelerini dinlemek zorundalar”!..
Bu yüzden, kendi Demokrasi öykümüze bir göz atalım mı?
21’inci yüzyıl, sınıflı bir toplumdur.
21’inci yüzyıl, sömürünün olduğu kadar, sömürüye karşı hareketlerinde zirve yaptığı bir yüzyıldır.
21’inci yüzyıl, insanların, toplumların ve devletlerin manipüle (Manipülasyon, insanları çıkarları için kullanmanın ve kontrol etmenin üstü kapalı biçimidir) edildiği bir yüzyıldır da.
O halde, DEMOKRASİYE bu açıdan bakıldığında ne görürüz,
bir başka anlatım ile, “Demokrasiden” ne anlamalıyız.
Demokrasinin en genel tanımlarından birisi de şudur:
Halkın, halk tarafından yönetilmesi, egemenliğin millete veya halka ait olmasıdır. Bu çerçevede demokrasi, iktidarın halkın elinde olmasına vurgu yapan bir kavramdır.
Abraham Lincoln 1864 yılında verdiği bir söylevde demokrasiyi “halkın, halk tarafından, halk için yönetimi” olarak tanımlamıştır.
Demokrasi, bizlerin yani halkın, yani yurttaşların, kurdukları birlikleri, yani Devleti yönetme sistemine verilen addır.
Batı,her ne kadar ilk demokrasi kavramı ve uygulamasını MÖ 5.-4. yüzyıl Atina Demokrasisi diye kendi hanesine kayıt etse de;
Erken dönem Mezopotamya’sında ki, demokrasiler ve demokrasi uygulamaları da reddedilemez. Bunların, tarihte kendilerinden sonraki toplumlar üzerinde önemli etkiler bıraktıkları da ortadır.
Atina Demokrasisi olarak kayıtlara geçen süreç, Yunanların siyaset hakkında sistematik olarak düşünmede, gözlemlemede, yorumlamada ve siyaset teorileri oluşturmada bir ilk olmalarıydı.
Düşünce ve fikirlerini yazılı ve sözlü söyleme döken ve öğrencileri olan, Solon (MÖ 594), Kleisthenes (MÖ 508) ve Atinalı Efialtes’in (MÖ 462) Atina demokrasisinin gelişmesine büyük katkı sağlamalarının nedeni de budur.
Doğu toplum ve aydınlarının, bu tür yazılı kaynaklarının ve okullarının yeterince olmaması, demokrasi gibi bir kavramı, batı ve avrupa toplumlarının tekeline bırakmıştır.
Örneğin Türk Toplumlarında da demokrasi vardır.
Tarihe baktığımızda, eski Türklerde (Hakanlıklarda) Hakanlar ve (Beyliklerde) Beyler, yılın belli mevsimlerinde halkın katıldığı ziyafet ve şölenler, yani toylar düzenleyerek devletin bütün varlığını halka dağıtıyorlardı. Bu hoşgörü anlayışı, danışılma ve paylaşım da bir demokrasi örneği, yönetimin yaşayanların lehine planlanması olarak kabul edilmelidir.
Demokrasi ve Demokrasinin tanımı, günümüzde de farklı şekillerde sürmektedir. Bunun sebepleri ise, ülkelerdeki bazı kurumların, hakim çevrelerin görüşlerini haklı çıkartmak adına demokrasi tanımını kullanmaları;
Demokratik olmayan devletlerin de, kendilerini demokratik olarak tanıtma çabalarıdır.
Günümüzde Demokrasi, çoğunluğun yönetimi, azınlıkların haklarını güvenceye alan yönetim; yoksulların yönetimi; sosyal eşitsizliği yok etmeye çabalayan yönetim; fırsat eşitliği sağlamaya çalışan yönetim; yönetime aday hakim güç/ sınıfların, Kamuyu yönetmek için, halkın desteğine ihtiyaç duymaları;
Anayasal Demokrasi, Sosyal Demokrasi, Liberal Demokrasi gibi kavramları ile tanımlanmaktadır.
Bu genel kabullerinden yola çıkarak biliyor ve görüyoruz ki, siyasi sistemler içindeki partiler içinde gerçek bir rekabet ortamının olması;
Farklı çıkar gruplarının da temsil edilmesini sağlayacak, uygun bir atmosferin oluşturulması da demokrasinin var olma
koşulları arasında yer almaktadır.
Günümüz Demokrasinin olmazsa olmaz koşulları arasında:
Kuvvetler ayrımı, serbest ve adil seçimler, tüm yurttaşların (burada yurttaş tanımı üzerinde de durulmalıdır) medeni haklara sahip olması, yönetime adaylar ile politikalar arasında tercih yapma olanağının bulunması, parlamentonun esas bir iktidara sahip olması ve hukukun egemenliği ilkeleri sayılabilir.
Bu yüzden Demokrasi, günümüzde siyaset biliminin en popüler kavramlarından birisi olup, değişik şekillerde tanımlanmaktadır.
Özü seçim ve halkın karar alma süreçlerine katılmasına dayanan demokrasinin içeriği halk ve seçimdir.
Halk, seçmen birbiri ile rekabet eden siyasi partiler yoluyla, özgür ve adil, ulusal ve yerel seçimler yoluyla kendisini yönetecekleri seçer.
Burada gizlenen ya da gözden kaçırılan ise, bu siyasi parti ve örgütlenmelerin kimi ve hangi sosyal yapıyı, daha açık anlatım ile, hangi çıkar çevrelerini nasıl temsil ettikleridir.
Seçmenin bunu görmemesi ise kendi adına en büyük kaybıdır. Ülkemizde bu “elim kırılsaydı da vermeseydim” ile tanımlanır.
Demokrasilerde yasama ve yürütme için, çoğunluk şartı aranır. Peki göz ardı edilmemesi gereken azınlıkların hakları ne olacak?
Konu, bir şeyin var olması değildir. Onun ne şekilde olduğu ve doğru olmasıdır. Kişiler, seçmenler kendilerine giydirilen giysileri değil de, kendilerine uyan, yakışan giysileri seçmelerilerdir.
Seçecekleri siyasi parti ve temsilcileri; “adamının adamı, madamının madamı” olmamalıdır. Yoksa, ellerinize yazık oluyor.
İbrahim UYSAL