UZUN GÖÇÜN KISA ÖYKÜSÜ VE BOZKIRIN SOLMAYAN ÇİÇEĞİ;
CENGİZ AYTMATOV
“Adamga en kıyını, kün sayın adam boluu.”
“İnsan için en zoru, her gün adam olmaktır.”
Cengiz Aymatov
Bin yıllar önce, büyük Asya bozkırlarından, yavru Asya Anadolu’ya yürüdük…
Oğuzduk. Yörük dediler, Yörük olduk. Türkmen dediler, Türkmen olduk. Anadolu’yu yurt tuttuk. Türklerin ülkesi anlamında Türkia dediler bu topraklara; Türkiye olduk (Türk eli/ili, ülkesi). Acıyı da gördük, tatlıyı da. Sevdaya değin ne varsa yaşadık.Yendik de, yenildik de. Savaştık, barıştık. Derlenip toplandık. Alan olduk, veren olduk. Ava gidip avlandık. Aç kaldık. Azığımızı üleşip tok olduk.
Susuz kaldık. Pınarlardan sular içip, susuzluğumuzu giderdik, serinledi yüreğimiz.
Yoldaşı dal bildik, tutunduk dala. Gür ağaç olduk.
Orman olduk, dağ olduk. Tanrı dağlarıydık,Toroslar olduk. Altaylardık, Ağrı olduk, Kaçkarlar olduk. Irmak olduk. Seyhunduk, Seyhan olduk. Ceyhunduk, Ceyhan olduk. Turfandık, Turfanda olduk. Balasagunduk, Taşeli’ne gelince; Karaman’da Balkusan olduk.
Dağlar gibi yüceldik, ovalar gibi enginleştik.
Enginleştikçe zenginleşti başımız, bay olduk. Varsıl olduk. Esen olduk. Paylaştık bilgiyi, çoğaldı bilgiler, bilge olduk. Sevdik, sevildik. Yavuklu olduk.
Paylaştıkça var olduk. Yok olmadık. Yok olmadık; çünkü anamızın ak sütü gibi ak pak dilimiz; Türkçemiz vardı.
Türkçemize her ne kadar hoyrat davransakta, o bizi her türlü tehlikeden esirgedi.
Hoca Ahmet Yesevi’ydik,Yunus Emre olduk. Hünkar Hacı Bektaş Veli, Nasrettin Hoca, Pir Sultan Abdal, Kaygusuz Abdal, Abdal Musa, Karacaoğlan, Kul Himmet, Köroğlu, Dadaloğlu, Aşık Veysel olup; ay ay, yıl yıl, yüzyıl yüzyıl, çağ çağ çağladık, çağladıkça çoğaldık…
Ulusumuzun en zor günlerde bile, yedi düveli yenen; Sarı Zeybek Efe M.K. Atatürk olduk.
Tohumdan başağa, başaktan buğdaya, buğdaydan ekine döndük. Erdik, biçildik, harman olduk…
Gelgelelim ki; bunca birikimi, deneyimi, emeği hovardaca savurduk. Değer bilmez olduk.
Sevgiyi, saygıyı, özeni, yoldaşlığı, kardeşliği, imeceyi unuttuk.
5000 yıllık tarihin mirascılarıydık amma; mirasyedi olduk. Biraz hoş, biraz da tuhaf olduk.
Kökü unutttuk, dalları sararttık, gövdeyi soldurduk.
Birileri oyun kurdu, biz de oynadık. Karpuz gibi dilim dilim bölündük. Bölündükçe ufalandık. Ufalanıkça kolaylaştı yutulmamız. Oysa bölüşürsek tok, bölünürsek yok olacaktık.
Bile bile lades dedik. Karanlığa kör baktık, göremedik tepenin ardını.
Bu durumda atalarımıza sözümüz, torularımıza nasıl yüzümüz olurdu? Olmazdı.
Geç kaldık. Geç kalınca güç olur çağa yetişmek. Ancak; olanaksız da değildir.
Dostlar,
Unutmayalım. Bu topraklar her zaman Mustafa Kemaller çıkaramaz. Bu anlamda kurtarıcı beklemek yanlıştır. Yolumuz, gösterdiği yol olan; akıl ve bilim yolu olmalı.
Kurtuluş, kurtarıcı beklemek değildir. Kurtuluş; Tanrı’nın bize sunduğu aklı, sonuna kadar kullana-bilmekten geçer.
AYMATOV ÜSTÜNE…
Cengiz Aytmatov. Arı Türkçe adıyla yazarsak;
Deniz Aytoğlu.
Tanrı dağları gibi ulu ve serin, Isık Göl gibi ılık ve derin, bozkırın bilge yazarı Cengiz Aytmatov’u; sonsuzluğa göçünün 17. yıl dönümünde; sevgiyle anar, anısı önünde saygıyla eğilirim. Eşsiz yapıtlarının tadına hiç doyamadım.
O; bozkır da açan solmayan bir çiçekti. Sahi Gülsarı? Sevgi neydi? Sevgi emekti. Sevgi özendi. Dileğimiz, bozkır çiçeklerin yine ve yeniden açması.
Açsın ki; türül türül çiçek koksun Türkiye’m ve Türk dünyası…
Yazı: Himmet Cansız